Vahşi kurtların karşısında masum insanların neler yapabileceğine şahit olmak ister misiniz? Sizi bekliyoruz.
Vahşi kurtların karşısında masum insanların neler yapabileceğine şahit olmak ister misiniz? Sizi bekliyoruz.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaLatest imagesKayıt OlGiriş yap

 

 *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Misafir
Misafir




*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Empty
MesajKonu: *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*   *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 11:45 am

'Şu Hortumlu Dünyada Fil Yalnız Bir Hayvandır.'

adlı kitabımı elime aldım ve çayırlığa doğru yürümeye başladım. Hava çok güzeldi. Genelde bulutlu havaları severdim yaz günleri. İç karartsa da insana yine de huzur ve güven veriyordu. Fazlasıyla yorulmuştum artık. Ağacın altına gelip oturdum ve kitabımı açarak okumaya başladım. Çok güzel bir kitaptı. Her zaman gittiğim kitapçı önermişti bunu bana. Gerçekten de bu kitabı severek okuyorum. Öğretici ve kendine güven verici bir kitap. Gerçekleri görmemizi sağlamak için yazılmış. Boğazım kurumuştu. Susamıştım. Yanımda getirdiğim şişemin ağzını açtım ve bol bol su içtim. Şimdi ise temiz havayı ciğerlerime çekmekle meşguldüm. Kafamı ağacın gövdesine yasladım ve gözlerimi kapattım.

Burada olmak evde olmaktan çok daha iyiydi benim için. Evde ailemle uğraşmaktansa burada kitap okumak çok farklıydı, çok daha iyiydi. Beni anlayacak kimse yoktu şu dünyada. Arkadaşlarımı özlemiştim. Hepsini, öğretmenlerimi, tüm sevdiklerimi. Bir hayvanım bile yoktu. Belki de burdan sonra Hayvan Evi'ne gidip kendime şirin mi şirin tatlı mı tatlı bir hayvan alabilirdim.

Evden bayağı uzaklaşmıştım. Hava henüz kararmamıştı. Ancak kararmadan da evde olmalıydım. Ya da bugün eve hiç dönememliydim. Ailemin beni sevdiğini görmek istiyordum. Burda da kalırsam gece tehlikeli olabilirdi. Arkadaşlarımın hiç birine ulaşamıyordum. Sıkılmıştım. Kitabımın kapağıyla oynuyordum şimdi. Suyumdan terkar içtim ve otların üzerine koydum. Her zaman ki gibiydim. Kırmızı etek ve beyaz bluz. Saçlarım her zaman olduğu gibi açık ve düzdü. Gümüş bir kolye takıyordum. Ayakkabılarım beyaz babetti.


En son Lynzée Odétte E. D'Alore tarafından Ptsi Haz. 29, 2009 8:52 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 2 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Empty
MesajKonu: Geri: *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*   *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 4:27 pm

“Sakin ol Bets.” Dudaklarımı minik kedimin kafesine yaklaştırarak fısıldadım. Bunu yaparken Betelguese de alışkanlık olarak yüzünü kafesin tellerine doğru yaklaştırdı. Hemen ardından da minik, ıslak burnunu yüzüme doğru sürttü. “Duygu sömürüsü yapma Bet, dışarı çıkmayı sen istedin, biraz zahmete katlanman lazım. Sabırlı olmayı da alışkanlık edinmen lazım… Bu açıdan hayvan-sahip ilişkisi biraz garip sürecek olsa bile annem bunun ikimiz için de iyi olacağını düşünmüş.”
Başımı kafesin yanından çekerek yürümeye devam ettim. Ne kadar mızmız bir kedim var. Dur… Sözümü geri alıyorum, ne kadar garip bir insanım. Tanrım, bir kediyle konuşuyorum, boş versene. Etrafın keyfini çıkar, öyle değil mi? Başımı gökyüzüne doğru kaldırarak çevredeki bütün temiz havayı ciğerlerime çektim. Hafif bir çimen kokusu etrafımı sarmıştı. Çimenlerde oturup kitap okumak için buraya defalarca geldiğimi hatırlıyorum. Öte yandan, gölün kokusunu pek sevdiğimi söyleyemeyeceğim. Evet, görüntüsü beni büyülüyor fakat kokuya gelince boş bir kavanoza benzetiyorum. Hâlbuki deniz öyle mi? Her neyse... Buraya Betelguese’le birlikte gezmek için geldik. Elimde duran koca kedi çantasını havaya kaldırdım. Bets yine burnunu tellere sürterek acıklı bir biçimde miyavladı.
“Ah!” Bıkkınlık verici bir kedi… Daha varmamıştık, hem kendini acındırıyor hem de çıkmak istiyordu. “Ne yapalım?” Ellerim yavaş-yavaş kefesin tellerden oluşan kapağının açma-kapama bölgesine kaymaya başlamıştı.

Son anda vazgeçtim. Neden bilmiyorum ama az vardı zaten. Hızlı hareketlerle kafesi tekrardan elime alarak hızla koşmaya başladım. Bir an önce varmak istiyordum. Bir yandan da Betelguese’e bağırıyordum. “Az sonra istediğin kadar koşabilirsin. Geldik sayılır. Fox Dağlarını görüyor musun?” Parmağımı uzatarak onun görebileceği bir noktaya diktim. “Orasının yakınlarında bir yerde çıkacaksın.” Çok fazla bağırıyor ve bu sayede dağların da yardımıyla sesim bir yankıya dönüşüp bana geliyordu. “Ama çok dikkatli ol.” Hafifçe kıkırdayarak bağırmaya devam ettim. “ Yanlışlıkla konuşan otlardan birini yiyeyim deme sakın. Ve sakın kaçmaya kalkışma.” Bu söylediğim sadece bir uyarıydı Bets bunu yapmıyordu. Birçok kez Betelguese benden kaçar diye telaşa kapılmış, hatta bir kediye tasma bağlama gibi bir gaflette bile bulunmuştum. Ne varki çok geç olmadan Betelguese tasmayı parçalamış, annem de yazın kavurucu sıcağında atlar diye kapattırdığım pencereleri bana zorla açtırmıştı. Bu sayede de Betelguese havanın tadını almış, kaçmak yerine beni, onu gezdirmeye zorlamıştı. Hâlâ bir kediden insanmış gibi söz ettiğim için kendimi garipsiyorum ama bende haklıyım. Zaten bunları düşünürken de yüzümde bir tebessüm oluşturduğumu fark ettim. O da normal bir kedi değil çünkü, yatakta yatıp halıda yatmayı reddediyor,sandayyeye çıkıp masada yiyor (atıştırmalık için ara sıra yemek yediği mama kabı hariç) ve daha neler neler?

Ah! Gelmişiz zaten. Farkında olmadan ayaklarımdaki hızı yavaşlatmaya başladım. En sonunda durdum. Güzel haberi alacak olan Betelguese’di tabii ki, peşinden koşacak olan da ben. “Bets,” kafesi yere bırakıp kapağını açmaya başladım. “Geldik.” Kafesi açmamla birlikte Bet’in fırlaması bir oldu. İyice uzaklaştı kanısına varınca doyasıla çimenlerde koşmaya başladı. Onu daha sık dışarıya çıkarmalıydım, böylece gece miyavlamalarından da kurtulmuş olurdum belki. Ellerimi kot pantalonumun ceplerine koyarak yürümeye başladım. Kafes burada kalsa bir sorun olmazdı. Üzerinde ev adresi, Bets’in adı, benim adım, sağlığı vs. hepsi vardı. Biri bulsa eve götürürdü, onu da annem karşılardı, zaten buraya geldiğimi de biliyor, kaybolacak bir kız da değildim tabii, unutkandım, annem en kötü Bets’i kaybettiğimi düşünür. Başımı öne uzatıp onu izlemeye koyuldum. Çılgınlar gibi koşuyordu. Of! Bu kediye haftada bir dışarı çıkmak bile yetmiyor. Git yat evde, uyu diğer kediler gibi. Ama nerede?

Gözümün önüne gelen bir tutam saçı ittirerek yürümeye devam ettim. Nasıl olsa Bet beni bulurdu. Çimenleri ezmemeye gayret etmeme rağmen yine de bir kısmı parçalanıyordu. Az ötede birini görür gibi oldum. Çimenlerde oturan bir kız. Bu yaz çok az kişi ile görüşebilmiştim. Şu anda da Hpgwarts’ın yakınlarındaydık. Belki tanıdığım biridir diyerek yanına gitmeye karar verdim. Yaklaştıkça kızın görüntüsü netleşiyordu. Sarı saçlı, elinde bir kitap var, okuyor gibi duruyor. Hızlanmaya başlayarak yanına vardım. İşte, tanıdığım biri. Lyn’di. Yani Lynzée. Aynı binadaydık. Daha da harika… Yanına doğru koşmaya başladım. Beni görmüş müydü acaba?
“Hey! Lynzée. Nasılsın?” Yanına varmıştım. Daha o yüzüme bile bakamadan yanına çöküp bağdaş kurarak gözlerimi ona doğru diktim.


En son Gytha Virgena Doyle tarafından Ptsi Haz. 29, 2009 11:07 pm tarihinde değiştirildi, toplamda 1 kere değiştirildi
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Empty
MesajKonu: Geri: *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*   *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 5:12 pm

Derin düşlere dalmışken yanıma birinin oturduğunu hissettim. Gözlerimi açtığımda karşımda Gytha duruyordu. Onu gerçekten çok özlemiştim. "Hey ! Lynzée, nasılsın ?" Sevincimden Gytha'nın boynuna sarılmıştım. "İyiyim Gytha, sen nasılsın ?" O kadar mutluydum ki...En sevdiğim arkadaşımı görmek. Bu sene onun son senesiydi. Gelecek sene tek başıma ne yapacaktım Gytha'sız acaba ? Gytha'yı gördüğüm iyi olmuştu. Konuşacak birisine ihtiyacım vardı.

Bu arada rüzgar esmeye başlamıştı. Yavaş yavaş yağmurda atıştırıyordu. Ağacın altında oturduğumdan dallar ve yapraklar ıslanmamı engelliyordu. Boğazımdaki pembe flarımı rüzgar alıp götürmüştü. Ben ne yapacaktım şimdi ? O flar bana Gytha'nın hediyesiydi. Gözlerimizin önünde uçup gitmişti. Tutamadım, arkasından koşamadım. Üzülmüştüm. Gözümden bir damla yaş süzüldü. Gytha'ya belli etmemeye çalıştım. Parmağımla akan tek bir gözyaşımı sildim. Gözüm daha sonra çimenliklerde oynayan kediye takıldı. Çok tatlı bir kediydi. İçimden böyle bir kedi alabilirim kendime dedim. Gytha'nın kedisi olmalıydı ancak ilk defa görüyordum bu kediyi.

Acaba Gytha da üzülmüş müdür diye merak ettim. Sormak istemedim. Daima gülümsemeye çalıştım. Şişemde kalan suyu bitirdim ve şişeyi ağacın gövdesine bıraktım. "Neyse yaz tatilin nasıl geçiyor Gytha ?" Benim tatilim hiç güzel değildi bari arkadaşımın ki güzel olsa diye düşündüm. Gytha, dünyada beni anlayan tek kişiydi. Hiç kimse onun yerini tutamazdı. Benim için çok özel bri dosttu.

Kitabım ve not defterim de uçmasın diye onu kucağıma aldım. Ayaklarımı başka bir pozisyona çevirdim. Aynı şekilde dura dura ağrımıştı artık. Islak çimenleri çok sevdiğimden ayakkabılarımı çıkarttım ve yalın ayaklarımı ıslak çimenlerin üzerine koydum. Çimenlerin kokusu iyi güzel de ıslak olunca daha bir güzel kokuyorlardı. İşte ben bu kokuya bayılıyordum.

Yağmur hiç dinecek gibi durmuyordu. Yağdıkça daha çok yağıyordu. Allahtan yanımda üç kişilik şemsiyemi getirmiştim. Her zaman tedarikliydim, babam gibi. Rüzgar estikçe kollarımı donduruyordu. Yanımda getirdiğim siyah ipeksi ceketimi giydim üzerime. Sarı ve uzun saçlarım rüzgarda uçuşuyordu.
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Empty
MesajKonu: Geri: *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*   *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Icon_minitimePtsi Haz. 29, 2009 10:38 pm

Fazla hızlı davranmıştım. Önüne birisinin oturduğunu anlamıştı belli ki fakat bu kişinin ben olduğumu anlaması biraz daha uzun sürdü. Gözlerini kitabından ayırıp bana doğru baktı. Kafasını kaldırır kaldırmak en içten ifademle güldüm. O da bana bakıp gülümsedi. Yüzünde çok mutlu ve biraz da şaşkın bir ifade vardı. Çok sevindiği her halinden belliydi. Bende mutlu olmuştum onu görmekten. Bets gezerken konuşabilecek birini bulmak beni sevindirmişti. Hele bu çok yakın bir dostum olunca… Kitabını bıraktıktan sonra bir anda boynuma sarılmasıyla şaşkına döndüm. Sonunda önüne otururken ağzımdan çıkan soruya cevap verdi.
“İyiyim Gytha, sen nasılsın?”
Boynuma sarılmasının etkisinden daha yeni-yeni kurtulmuştum bu yüzden işi biraz alaya verdim.

“Harika, harika da… “ Hafifçe sırıttım. “ Bu ne sevinç Lyn? Sanki kırk yıldır görüşmemişiz gibi davranıyorsun.” Biraz durduktan sonra arkadaşımı doğru düzgün bir cevapla iyice aydınlattım. “Genel olarak çok iyiyim.”
Tam konuşmaya başlayacakken durur Lynzée’nin yüzüne baktım. Bir anda hüzünlenmişti. Ağlamamaya çalıştığı her halinden belliydi. Yüzüne düşen bir damla yaşı da eliyle çabucak silerek gülümsemeye çalıştı. Söylemek istemiyor sanırım. Bende üstelemesem iyi olur. Lynzée tekrar gülümseyerek konuştu.
“Neyse yaz tatilin nasıl geçiyor Gytha?”
“Tatil? Ah! Tatil. Daha mükemmel olamazdı.”
Uzun-uzun anlatmaya başladım. "Yaz tatilinde yeni bir kedi aldım. Gerçi,” Bekledim. “Gerçi, yedi yaşındayken güzel, Beyza tüylü bir kedim vardı fakat hem ona annem bakıyordu hem de o zaten bir yaşına bile giremeden ölmüştü.” Yüz ifadem hafifçe hüzünlendi fakat çok üzgünmüş gibi bir izlenim vermek istemediğimden hemen o canlı ve heyecanlı gülümsememi yüzüme oturttum. Hemen ardından da konuşmama devam ettim.
“Sonra… Güzel bir tatil geçirdim işte. İlk kez Avustralya’ya gittim.” İçimi hemen bir heyecan sarmıştı. Tüm keyfimle anlatmaya devam ettim. Bir yandan da sürekli ellerimi kollarımı havada sallıyor, arada bir de yüzüme gelen birkaç tutam saçı kulağımın arkasına ittiriyordum. “Çok güzel bir yermiş Avustralya. Hayvanlarını ve bitkilerini teker-teker inceledim. Fotoğraflarını da çektim. Tüm hepsi hakkında edindiğim bilgileri de bir defterde toplayıp not ettim. Tabii başka bilgiler de var içinde, bir ara sana da gösteririm.”


Bir ara durdum. Sanki aklı başka yerdeymiş gibiydi. Gözlerini sabit bir noktaya dikmiş bakıyordu. Yanına doğru yaklaştım. Gözlerinin elinde elimi sallayıp dikkatimi çekmeye çalıştım.
“Alo? Hey! Beni dinliyor musun?” Güldüm. “Her neyse. Başka ne olmuştu? Hah! Amerikalı, çok tatlı bir çocukla tanıştım.” Belki biraz ilgisini çekmişimdir diye umdum.“ Çok iyi kalpli ve iyi biriydi. Sakın yanlış anlama. Eski bir arkadaşımın sınıf arkadaşıymış... Tesadüfen tanıştık. Telefonu aldım. Seneye annemden izin alıp tatil için Amerika’ya gitmek istiyorum.” Şen bir kahkaha attım. “Şaka tabii. Amerika’ya gitmeyeceğim ama tekrar Avustralya’ya gidersem ve o da üç yıldır bozmadığı tatil düzenini bozmazsa yeniden görüşebiliriz.” Eeeee… “Umarım.” Gülümsedim. Susmuştu. Bir yorum yapmasını bekliyordum. Lyn ise kitap ve not defterini kucağına koyup ayakkabılarını çıkarmaya başladı. Duruşunu hafifçe değiştirerek çıplak ayaklarıyla ıslak çimlere bastı. Yanında da bir şemsiye getirmişti. Gözlerimi dikmiş onu izliyordum. Sonunda ceketini de giymeyi bitirince şaşırdığım birçok şeye yaptığım klasik tepkimi verdim.
“Vay canına! O ne büyük şemsiye öyle?”


Azıcık geri kayarak şemsiyesine olan ilk yorumunu yaptım. Geriye doğru giderken arkamdaki ıslak çimşere düşmemek için ellerimle yeri destekledim. Destekler desteklemez de çayırın öbür ucundan bile rahatlıkla duyulabilecek bir çığlık koyverdim. Lyn çok şaşırmıştı. Bana, sanki karşısında ben değil de akıl hastanesinden kaçma bir deli varmış gibi bakıyordu. Son sürat yerimden fırladım. Islanmış olan kot pantolonumu kısa sürede silkeledikten sonra Lyn’in bileğinden tuttuğum gibi onu da ayağa kaldırdım. O daha neler olduğunu anlayamadan koşmaya başladım. Benim bir anda koşmamla beraber Lynzée de neredeyse elinde tuttuğu eşyalarını ıslak çayıra düşürüyordu.
“Haydi! Hızlan. Ne olduğunu sonra anlatırım.” Belli ki yüzümdeki telaş dolu ifadeden bir şeylerin ters gittiğini anlamıştı.
Sorunum neydi? Tabii ki yağmur… Daha açık olmam gerekirse, Betelguese. Sudan nefret eder, yıkanmayı reddeder, patisini dahi suya sokmaz. İlk başlarda hafif-hafif çiseleyen yağmurun sağanağa dönüşeceğini ben nereden bilebilirdim ki? Bana geri de dönmediğine göre belki kutusuna sığınmıştır umuduyla koşuyordum şimdi. Yağmur saçlarımı yıkamıştı. Üstümde bir hırka olduğundan fazla üşümüyor ve içim ıslanmıyordu fakat saçlarım fazlasıyla ıslanmış ve gittikçe boynuma yapışır olmuşlardı. Kısa bir süre önce Lyn’in bileğinden tutmayı bırakmıştım. O da benimle beraber koşuyor ve benden de pek farklı (benim fazlasıyla yüz gösteren telaşım hariç)görünmüyordu. Açıklayacak vaktim de yoktu, sorarsa da kısaca özetlemeye çabalardım.
‘Ne olur Bets? Ne olur orada ol.’
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
Misafir
Misafir




*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Empty
MesajKonu: Geri: *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*   *İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması* Icon_minitimeSalı Haz. 30, 2009 9:15 am

“Harika, harika da… “Hafifçe sırıttı bana. “ Bu ne sevinç Lyn? Sanki kırk yıldır görüşmemişiz gibi davranıyorsun.” Sanırım dediği gibi öyle davranıyordum. Keşke halimi bilseydi. O zaman da böyle der miydi acaba ? “Genel olarak çok iyiyim.” İlk sorduğum soruyu nihayet cevaplamıştı.

“Tatil? Ah! Tatil. Daha mükemmel olamazdı.” Sevinmiştim. Keşke benim de tatilim Gytha'nın ki gibi mükemmel olabilseydi. Ardından uzun uzun anlatıma geçti. Gytha'nın bu kadar çok konuştuğunu hiç bilmiyordum. Sonuçta yıllardık arkdaştık. "Yaz tatilinde yeni bir kedi aldım. Gerçi,”Biraz duraksadı. “Gerçi, yedi yaşındayken güzel, Beyaz tüylü bir kedim vardı fakat hem ona annem bakıyordu hem de o zaten bir yaşına bile giremeden ölmüştü.” Gytha'nın yüzü şimdi üzgünmüş gibi duruyordu. Belli etmemeye çalıştığını biliyordum. O bir hayvan olsa da onu arkadaşı gibi görüyordu. İnsanlar gibi besleyip yatırıyordu.

“Sonra… Güzel bir tatil geçirdim işte. İlk kez Avustralya’ya gittim.” Avustralya mı ?! Millet yurt dışına gidiyor, ben ise burada kös kös oturup kitap okuyorum ! Ne tatil ama !! Gytha'nın o kadar düzenli bir yaşamı vardı ki ! Bazen ona özeniyordum bile. Bu arada konuşmasına devam etmeye başlamıştı Gytha. “Çok güzel bir yermiş Avustralya. Hayvanlarını ve bitkilerini teker-teker inceledim. Fotoğraflarını da çektim. Tüm hepsi hakkında edindiğim bilgileri de bir defterde toplayıp not ettim. Tabii başka bilgiler de var içinde, bir ara sana da gösteririm.”

Oha ! O kadar hızlı ve o kadar çok şey söylüyordu ki, çene makinesiydi adeta. Benim aklım hala flarımdaydı. Gytha'nın dediklerini yarım yamalak anlıyordum. Gytha ellerini gözümün önünde sallayınca iki sallanarak kendime gelir olmuştum. “Alo? Hey! Beni dinliyor musun?” Gözlerimi yerden alıp Gytha'nın gözlerine diktim. "Hı, ne ?" Gytha ise aldırmayarak konuşmasına devam etti.


“Her neyse. Başka ne olmuştu? Hah! Amerikalı, çok tatlı bir çocukla tanıştım. Belki biraz ilgisini çekmişimdir diye umdum.Çok iyi kalpli ve iyi biriydi. Sakın yanlış anlama. Eski bir arkadaşımın sınıf arkadaşıymış... Tesadüfen tanıştık. Telefonu aldım. Seneye annemden izin alıp tatil için Amerika’ya gitmek istiyorum.”

Seneye bende bir yerlere gitsem iyi olacak diye düşündüm. Gytha'nın sesi beynimde yankılanıyordu artık. Yağmur ise bir yandan yağmaya devam ediyordu ve şimdi daha da hızlanmıştı. Ben yağmura bakarken Gytha hala devam ediyordu konuşmasına, ah bir de yavaş ve teker teker konuşsaydı ne kadar makbule geçeceğini bilemezsiniz...!

“Şaka tabii. Amerika’ya gitmeyeceğim ama tekrar Avustralya’ya gidersem ve o da üç yıldır bozmadığı tatil düzenini bozmazsa yeniden görüşebiliriz.” Tabii, Gytha'nın şakaları. Nasıl unuturdum. Bu sözünün ardına da büyük bir kahkaha atmıştı tabii. Arkadaşım olmasa bir an deli zannedecektim onu. Avustralya'ya gitmek onu çok mutlu etmiş olmalı.

“Vay canına! O ne büyük şemsiye öyle ?” Şaşırmıştı. Tabii bende. Gülümseyerek cevap verdim tepkisine. "Çok küçük değil mi ? Ama açılınca çok büyük bir şemsiye haline geliyor." Artık ne olduysa o an oldu, Gytha'nın çığlığı her yerde yankı yapmıştı. Ne olduğunu anlamadım. Şaşkın şaşkın bakıyordu sadece Gytha. Yerinden birden kalktı. Üstünü sirkeledikten sonra bileğimden tuttuğu gibi beni de kaldırdı ayağa. "Sen ne -" Gytha'nın koşmasıyla sorum yarıda kesilmişti. Önemli bir şeydir diye arkasından bende koşmaya başladım. Yağmur saçlarımı ıslatıyordu ve yalın ayak koşmaktaydım. Ayakkabılarımı ağacın altında unutmuştum. Böylesi daha iyi olmuştu aslında. Yalın ayak koşmak çok daha rahattı. En çok ıslanan bacaklarım olmuştu ve tabii ki eteğim.

Koşarken Gytha'nın sesini duymuştum. “Haydi ! Hızlan. Ne olduğunu sonra anlatırım.” Hızlanmaya başlamıştım. Gyta'yı geçmek üzereydim fakat onun önden gitmesine izin verdim. Bir şeylerin ters gittiğini anlamıştım, çok da merak ediyordum açıkçası. Çimenler ayaklarımı gıdıklamaya başlamıştı. Koştuğum için çok fazla hissetmiyordum. Bu koşmanın sonu nereye varıcak merak ediyordum.



Sayfa başına dön Aşağa gitmek
 
*İki Ravenclaw'lunun Karşılaşması*
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 ::  ◊ Hoşgeldiniz ◊ ::  Eski Defter ~-
Buraya geçin: